Kırgızistan – Kazakistan İzlenimlerim

Prof. Dr. Asaf Varol

1999 yılından buyana iletişim fakülteleri dekanları düzenli bir şekilde toplantılar yaparak, iletişim fakültelerinin sorunlarını çözmek için bir araya gelmektedirler. Başlangıçta bir yıl içerisinde 2-3 toplantı gerçekleştiren dekanlar, son yıllarda bu toplantıların sayısını yılda bire düşürdüler. İletişim fakülteleri dekanları kendi aralarında 5 kişiden oluşan bir yürütme kurulu oluşturarak, çalışmaların daha koordineli ve hızlı yürütülmesini amaçlamışlardır. 2000-2004 yılları arasında Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı görevini sürdürmüştüm. O dönemlerde dekanlar olarak çok güzel çalışmalara birlikte imza atmıştık. Beş kişiden oluşan İletişim Fakülteleri Dekanları Yürütme Kurulunun daimi seçilmiş üyesi kimliğimle, 12-20 Mayıs 2007 tarihleri arasında İletişim Fakülteleri Dekanları toplantısı nedeniyle Kırgızistan’a ve Kazakistan’a gitmiştim. Bu ülkeleri ilk defa ziyaret ediyordum. Atalarımızın göç ettiği bu toprakları göreceğim için de çok heyecanlı idim.

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde düzenlenen toplantıya, YÖK Başkanı Prof. Dr. İsa Eşme ve ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ı da Yürütme Kurulu olarak davet etmiştik. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetlerindeki üniversitelerin iletişim fakülteleri dekanları, 15. toplantılarını gerçekleştirmek ve iletişim fakültelerinin sorunlarına çözüm bulmak için çok verimli görüşmeleri gerçekleştirdiler.

Kırgızistan’ın tahminen yüzde 60’ı Kırgız, yüzde 30’u Rus ve yüzde 10’nu da diğer ülkelerin vatandaşından oluştuğunu öğrendik. Halkın geliri bizlere göre çok düşük. Örneğin Manas Üniversitesi’nde bir Kırgız Araştırma Görevlisinin aylığı tahminen 175 dolar civarında. Benzin çok ucuz. Litresi 1 YTL’nin alında. Ülke tam bir rüşvet cenneti. Trafik polisleri, trafiği kontrol amacıyla değil, gelir elde etmek için kontrollere çıktıkları kanısındayım. Çünkü bir dostumuzun arabası ile iki defa şehir merkezine indiğimizde, her ikisinde de trafik polisi tarafından durdurulmuştuk. Arabadan inip polislerin yanına giden dostumuz, gereğini yaptıktan sonra yolumuza devam edebilmiştik. Bir gün sonra aynı senaryo tekrarlandı. Sahne aynı idi, ancak oyuncular değişmişti.

Bir iletişim fakültesi dekanı, Taşkent üzerinden Bişkek’e gelmişti. Ancak yolculuğu kendisine zehir olmuştu. Çünkü Bişkek’te gümrüğe girdiğinde pasaportta bıyıklı fotoğrafı varken, bıyıklarını kestiği için Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e gerisin geriye gönderilmişti. Epeyce bir diplomasi çarkı sonrasında ancak 1,5 gün sonra Bişkek’ gelebilmişti. Emdiği süt burnundan getirilmişti. Adalet Bakanı dahi devreye girmişti. Her gören “Pasaportun arasına bir 20 dolar koysaydın, bunlar başına gelmezdi?” fikrinde birleştiğine göre, rüşvetin boyutunu siz artık kendiniz düşünün.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetleri içerisinde en yavaş gelişen ülkesinin Kırgızistan olduğu söyleniyor. Başkent Bişkek’in yollarının birçoğu 1991’li yıllardan kalma. Yolların genişliği ve biri birini 90 derece kesecek şekilde planlanmış olması, Bişkek’e nefes aldırıyor. Ülke içinde kendimi Almancı gibi hissettim. Çünkü Türkiye ile kıyaslandığında, bizler için çok ucuz bir ülke. Öğretmenlerin 50 doların altında maaşlarının olduğunu düşününce, şaşırabilirsiniz. 50 dolarla elbette geçim zor ama, Kırgızlar mucizevi bir biçimde geçinebiliyorlar (!).

Halkın büyük bir bölümü yoksulluk içinde çırpınıyor. Memurların çok az maaşla nasıl geçindiklerinin doğru cevabı, rüşvet oluyor. Kırgızistan’da rüşvet ayıp sayılmıyor. Hatta rüşvet almayanlar beceriksiz olarak nitelendiriliyormuş. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması ile birlikte Kırgızistan’ın ekonomisi geriye gidiyormuş. Yol boyunca dinlenme yerlerindeki tuvaletler pislikten geçilmiyor. Bel seviyesi yüksekliğindeki tuğla duvarlarla tuvaletler göz göz yapılmış ve kapıları yok.

Türkiye’nin Bişkek’te Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi adıyla bir üniversite kurmasını ve maddi olarak bu üniversitenin tüm giderlerini karşılamasını, olumlu buluyorum. Çünkü komşu ülkeler bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olma yarışındalar ve bu amaçla eğitim kurumları açmaktadırlar. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinde okuyan öğrenciler dört dil öğreniyor. Mezun bir öğrenci Rusça, Kırgızca, Türkçe ve İngilizce dillerine vakıf olarak mezun oluyor. Üniversitede yeterli öğretim elemanı bulunmamaktadır. Genelde Türkiye’den 1-2 yıllığına giden hocalarla dersler yürütülmektedir. Diğer bir yöntem ise uzaktan eğitim ile ODTÜ’den bazı derslerin on-line verilmesidir. Bilgisayar mühendisliği öğrencileri, akıllı sınıflar aracılığı ile ODTÜ hocalarından ders almaktadır.

Beni en çok mutlu eden diğer bir konu ise Elazığ’ımızın mahalli müziğinin Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinde yaşatılmasıdır. Tabi bunun gerçekleşmesinde en büyük katkı Elazığlı bir öğretim elemanının gayretidir. Çayda çıra ve Anadolu’nun farklı bölgelerinden halk oyunları, başarı ile Kırgızistan’da sunulmaktadır.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hegemonyası altında geçen süre içerisinde Kırgızlar sanata ve müziğe aşırı bir ilgi gösterdikleri anlaşılmaktadır. Ressamlar el emeği ürünlerini çok ucuz fiyatlarla pazarlarda sergilemektedir. Diğer taraftan ağırlama törenlerinde piyano, keman ve viyolonsel müzik aletleri kullanılarak klasik batı müziği türü eserlerin sunulması, Rusya döneminin izlerini sürdürmektedir.

Kırgızistan’da Tanrı dağları eteğinde Issık Gölü diye bir göl var. Dünyanın sayılı büyük göllerinden biridir. Bu göl Elazığ’daki Hazar Gölü benzeridir. Krater Issık Gölü Kırgızistan’ın sayfiye yerlerinden biridir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde Rus üst düzey bürokratları bu göle gelip dinlenirlermiş. Hala önemli bir turizm merkezidir.

Issık gölünde bir taraftan modern sayfiye yerleri varken, hemen yanı başında Kırgız gençleri geleneksel oyunlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Türk tarihinde at önemli bir hayvandır. Kırgızistan’da da at hala en önemli bir hayvan olmaya devam etmektedir. At sütünden yapılan kımız, önemli bir içkileridir. Hala geleneksel at oyunları süregelmektedir. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek ile Kazakistan’ın eski başkenti Almata (Alma Ata), biri birlerine yakın iki ayrı ülke şehri. Almata’yı görmeden dönmek olamazdı. Kırgızistan-Kazakistan sınırından geçerken, iki ülke arasındaki ekonomik farkı hemen hissedebiliyorsunuz. Bu farkın ilk göstergesi, yollarıdır. Kırgızistan’da otomobillerin büyük bir çoğunluğu yürüyen kaporta görünümündedir. Bizim eski Murat 124 benzeri bir çok otomobili sokaklarda görebilirsiniz. Yol ortasında duran veya itilen araç manzaraları ile sıkça karşılaşabiliyorsunuz. Oysa Kazakistan’da durum çok farklı. Lüks araçların çoğunlukta olması ve modern yolları, Kazakistan’ın zengin bir ülke olduğunu göstermeye yetiyor.

Almata çok kalabalık bir şehir. Trafik açısından İstanbul’u çağrıştırıyor. Araç trafiği, yolları tıkıyor. Sokaklarda insanlar adeta koşuşturuyor. Nursultan Nazarbayev ülkenin gelişmesi için çok büyük çalışmalar içerisine girmiş. Kazakistan, 2030 yılında en gelişmiş ülke olmayı hedeflemiş. Ülkenin ekonomik potansiyeli de bu hedefin yakalanabileceğine işaret ediyor. Zengin doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olan Kazakistan, uranyum potansiyeli açısından da şanslı bir ülke.

Almata’ya gidenler, teleferikle Gök Tepe’ye de çıkarılırlar. Gök Tepe’de Almata’yı yukarıdan seyretme imkanına sahipsiniz. Bir an için kendinizi Harput’ta Balakgazi heykeli önünde zannediyorsunuz. Gök Tepe’de bir Kazak dedeye rastlamıştık. Yöresel kıyafeti içerisinde her isteyenle fotoğraf çektirmesi dikkatimi çekmişti. Bizlerin Türkiye’den geldiğini duyunca, heyecanlandığını gözlerinden fark edebilirdiniz. Kazak dede, atalarımızı çağrıştırmıştı.

Kırgızistan ve Kazakistan’da süper marketleri işletenlerin önemli bir bölümü Türkiye’den giden işadamları. Bir süre önce Kazakistan’da Türkiye’den giden işçilerimizin feci şekilde dövüldüklerini hatırlıyoruz. Ekonomik pastanın paylaşımı nedeniyle bize karşı bir husumetleri var. Üzülerek belirtmek gerekir ki kökenimiz aynı olsa da pek sevildiğimizi söyleyemeyiz. Bunun nedenini çok iyi analiz etmek gerekir. Ancak gerek Kırgızistan ve gerekse Kazakistan’da ticaret ve müteahhitlik yapan iş adamlarımızın kabahati var gibi geliyor bana.

Bu ülkeleri görünce Türkiye’yi daha da sever oldum. Atalarımız ne iyi yapmış da oralardan göç edip gelmişler Anadolu’ya! Zaten tarihte göçlerle birlikte medeniyet de gelişmemiş midir? Amerika’yı Amerika yapan göç ederek o ülkeye yerleşenler değil midir?

Kırgızistan’ın Türkiye’ye aşırı derecede desteğe ihtiyacı var. Türkiye, aynı kanı taşıyan Kırgızlara sahip çıkmalı. Bu nedenle oralara gidip hizmet vermeyi, kutsal bir görevdir diye yorumluyorum. Türkiye, Orta Asya’da yer alan Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğini artırıcı yöntemler bulmak zorundadır.

Aynı köke sahip bu ülkeler arasında güç birliği oluşturma bağlamında bir köprü kurabilmenin en önemli unsuru, dil birliğinin sağlanmasıyla gerçekleşebilir. Maalesef dilimizde olan değişmeler yüzünden biri birimizi anlayamıyoruz. Şayet Türk Cumhuriyetleri arasında ilerde bir dil birliği sağlanabilirse, eminim ki bunun ardından güçlü bir Türk Cumhuriyetleri Birliği de oluşturulabilir.

Son dönemlerde terör hareketleri yoğunlaştı. Bu hareketlerin arkasında süper gücün ve Avrupa ülkelerinin olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok. Aklımız başımıza almalı ve bu topraklarda yaşayan halklar olarak, paylaşımlı ve kardeşçe yaşamayı mutlaka öğrenmeliyiz. Anadolu’da tarih boyunca farklı toplumlarla bir arada yaşamayı başarmış bir geçmişe sahibiz. Biz Türkler kardeşlikten ve dostça yaşamadan yanayız. Paylaşamadığımız bir şey olamaz. Bu topraklar hepimizindir. Geçmişte Çanakkale’de nasıl düşmanlara karşı savaşarak ülkemizi savunduysak, gene şer güçlerin ülkemizi bölmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Kırgızistan’ı görürseniz, Türkiye’nin kıymetini daha da iyi anlarsınız. O zaman da dış mihrakların oyununa gelip kardeş kanı dökmenin yanlışlığını görürsünüz. El ele bu ülkenin kalkınması için mücadele etmeliyiz.

YAZIYI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir